Mektup 2023

İstanbul, 15 Haziran 2023

Sevgili Babam,

Geçenlerde senin Almanca çalıştığın bir defterini buldum. Sanırım ödev defterindi. Kartlar, mektuplar yazmışsın. Öğretmenin de düzeltmiş. O defteri görünce aklıma geldi, epeydir yazmadım, ben de sana doğum günü mektubu yazayım dedim.

Aslında çok sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Dört ay kadar önce 6 Şubat sabah korkunç bir haberle uyandık. Maraş merkezli, 11 şehri etkileyen çok büyük bir deprem oldu. Hatay, Adıyaman, Maraş şehirler köyler yerle bir oldu. 99 depremini hatırlarsın, ona da 7.7 şiddetinde demişlerdi. Buna da öyle dediler. İlk deprem sabaha karşı 4’te oldu, sonra öğle saatlerinde aynı şiddette bir deprem daha. Okullar, hastaneler, evler yıkıldı, yollar, köprüler çöktü. İnsanlar enkazların başında, yakınlarını kurtarmak için günlerce bekledi. Her şey alt üst oldu. Tüm Türkiye depremi bölgesi kadar etkilendi, herkes seferber oldu, herkes işin bir ucundan tuttu.

Geçen gün bir arkadaşımın kızı bana bir video gönderdi. Genç bir kadın kucağında senin Eşekli Kütüphaneci’ler, bir çilek tarlasına giriyor. Tarlada çalışan kadınlarla sohbet ediyor, ardından da onlara yanında getirdiği kitapları veriyor. Benzer bir video daha. İzlerken, “Allah Allah, yüzü de bir yerden tanıdık geliyor!” diye düşündüm. Dağıttığı kitap; Eşekli Kütüphaneci. Mustafa Güzelgöz’ün yıllar önce yaptığını, öyküsünü anlattığın kitabınla yapıyor. Neyse, arkadaşımı aradım konuştuk. Bu videoları görünce, onunla mesajlaşıp tanışmış. Beni tanıdığını öylemiş. Çok şaşırmış, çok sevinmiş. “Bir isteğim yok, tek isteğim oradaki insanlar kitap okusunlar.” demiş. Kendi kendine bu işi organize etmiş, kitap alıp dağıtıyor.

Meğer bu genç kadını biz de tanıyormuşuz. Depremden yaklaşık 3 gün sonra enkazdan bir genç çıkarıldı. Acil Tıp Teknisyeni isteğini sordu. O da “Üniversite sınavına az kaldı, kitaplarım enkazda kaldı!” diye yanıtladı. İşte o sağlıkçı da ona kitap bulacağına söz verdi; hiç unutmuyorum. “Ben şimdi buraya bütün test kitaplarını yığarım!” dedi. Hepimiz çok duygulanmıştık. Videolarda deprem bölgesinde senin kitaplarını dağıtan o kişi, aslında Antalya’lı, hemşehri sayılırız, deprem bölgesinde geçici görevlendirilen bir hemşireymiş. Enkazdan kurtulan o gence sınava hazırlık kitapları toparladıktan sonra kendini deprem bölgesinde bu yardım işlerine adamış. Eğitimin sürmesi için çalışmış, çadır okulların kurulmasında çalışmış. Hatta izlediğim videolarda onlar için bir de mezuniyet töreni düzenliyorlardı.

Sonra ben Simay’dan telefonunu alıp aradım, telefonda tanıştık, sohbet ettik. “Okumak iyileştirir!” dedi. Doğru, iyi geliyor. Başka dünyalara yolculuk yapıyorsun, değişik insanlar tanıyorsun. Deprem bölgesindeki insanlar çok büyük yaralar aldılar, bir anda evlerini, ailelerini, her şeylerini kaybettiler. Bir ucundan da Havva Hemşire tutmuş, ne güzel yapmış! Var olsun!

Deprem önceliğimiz oldu. Uzun bir süre de öyle olacak. Seni anlatmam için çağrıldığım toplantılarda sözlerime mutlaka depremi anarak başlıyorum. Hatta senin Gönen’deki “kirizma” öykünü anlatıyorum. O yörenin toprağı üzüm yetiştirmeye çok uygun diye bağ dikeceksiniz, ama önce toprağın bir alt üst edilmesi gerekiyor. Çünkü çok taşlı, taşların ayıklanması gerek. Bitiren evine tatile gidecek. Siz güzel güzel başlıyorsunuz, bir süre sonra sıkılıyorsunuz tabii, çabuk çabuk bitiriyorsunuz. Eğitimbaşı geliyor, önce güzel bir “Aferin!” çekiyor. Sonra kazmanın sapını sokarak başlıyor ölçmeye. Sap bir metre. Önce güzel güzel tam giriyor, sonra yavaş yavaş ancak ucu. Haydiii baştan bir daha. Eğitimbaşı da sizleri çok yüzlemeden işinizi düzgün yapmanızı öğütlüyor. İşte herkes işini düzgün yapsa, dere yataklarına o yüksek, kağıt gibi evler yapılmazdı. İnsanların depreme dayanıklı diye bir dünya para verip aldıkları evler kendilerine mezar olmazdı. Zamanında yardım ulaşır, enkaz altında insanlar kurtarılmayı beklerken ölmezdi. Ah babam ah, valla iyi ki görmedin, yaşamadın bu günleri…

E bir de, hayat pahalılığı var. Paramızın değeri her geçen gün daha da düşüyor. Geçen gün burada dünya çapında bir futbol maçı yapıldı. İngiliz ve İtalyan takımları final oynadı. Televizyonda röportajlarda taraftarlar, “Türkiye ne kadar ucuz bir ülke!” diye mutluluklarını anlatıyorlar. İnsan üzülüyor. Çocukluğumuzdan hatırlıyorum, çok sıkıntılı günler geçirdik, hep para denkleştirmeye çalışırdınız. Bugünler o günleri aratıyor sanki. Ama düzeleceğine inancımız hep sürüyor. Başka türlü nasıl yaşanır ki?..

70. yaşında toparlandın gittin. Yaşasaydın 94 olacaktın. Ömrün uzun olsun… Ben akşam, gerçi yeni okudum ama, Havva Hemşire’nin hatırına gene Eşekli Kütüphaneci’yi elime alayım, “Allı Turna” ile sana selam göndereyim. Çok yaşa babam…

Işık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir