“TEOG KALDIRILIYOR!” Bir sabah uyandık, gazetelerde bu haber. Okul çağında çocuğu olanlar bilir; bilmeyenler için TEOG, Liselere Giriş Sınavı! Çocuklar bu sınavlara en az bir yıl öncesinden, özel dersler ve dershanelerle hazırlanmaya başlıyorlar, aileler hazırlıklarını ona göre yapıyorlardı. Oysa okullar yeni açılmıştı ve yine bir plansızlıkla karşı karşıyaydık.
Bu haber bana oğlum ilkokuldayken yaşadıklarımızı anımsattı. O yıllar “Ortaokula Giriş Sınavları” 5. sınıfta yapılırdı. Anne baba olarak tabii ki bizler de hazırlıklarımızı ona göre yapıyorduk. Öğretmenimizin sözleşmesi yıl sonunda yenilenmeyince onun peşinden biz de okul değiştirmiştik. Yaptığımız toplantıların birkaçına babam da katılmıştı. Adamcağız dehşetle bizi izliyor, fikrini söylüyordu. Saygımızdan onu dinliyorduk ama hepimiz delirmiş durumdaydık. Söyledikleri özetle şöyleydi: “Bu bir yarış. Çocuklarınız çocukluklarını yaşayamıyorlar. Onların fikrini almadan sizler, onlara daha iyi bir gelecek adına(!) onlar adına karar vermeye çalışıyorsunuz. Yapmayın, etmeyin! Her çocuk doktor, mühendis olmak zorunda değil. Bu ülkenin ressama da, müzisyene de, teknisyene de gereksinmesi var. Madem böyle bir araya geliyorsunuz. Bir veli insiyatifi oluşturun. Sınavları protesto edin. Çocuklarınızı bu sınavlara sokmayın!” Kimse dinlemedi tabii. Sonra çocuklar 5. sınıfa başladıkları yıl, okullar açılmadan hemen önce, yine böyle bir sabah, “8 Yıllık Temel Eğitim!” dendi ve ne yapacağımızı şaşırdık. Bütün planlarımız çökmüştü. Neyse zor da olsa toparlandık, yola devam ettik.
Çocuklarımızın eğitimi boyunca bu yap bozları hep yaşadık. Sınav sistemleri sürekli değişti. Sorular çalındı, sorular, sınavlar iptal edildi. Olan hep çocuklara oldu. Şansı olup da üniversiteye girenlerin aldıkları üniversite diplomaları yeterli görülmedi, mesleğe başlamak için bir başka sınava sokuldular. Son 12 yıllık iktidar süresince kaç Milli Eğitim Bakanı değişti, sayısını şaşırdık. Yıllar önce bakanlık yapmış Hasan Ali Yücel, Mustafa Üstündağ, Avni Akyol gibi eğitim kökenli bakanların aksine, örneğin günümüz Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Hukuk Fakültesi mezunu, eğitim sorunlarına uzak birisi. Son 12 yılda her hükümet değişiminde Milli Eğitim Bakanları da sürekli değişti, her gelen bakan sil baştan yeni bir uygulama getirdi.
Babamın genel başkanlığını yaptığı Türkiye Öğretmenler Sendikası(TÖS), 1968 yılında Ankara’da beş gün süren “Devrimci Eğitim Şurası” düzenledi. Burada, ülkenin genel koşulları içinde, saptadıkları sorunları masaya yatırdılar, tartıştılar. Toplumun çeşitli kesimlerinden temsilcilerin katıldığı komisyonlarda alınan kararlar, büyücek bir kitap halinde bastırılarak, kamuoyunun ve ilgililerin dikkatine sunuldu. Dönemin iktidarı, bunları duymadı, anlamadı. Bunun üzerine, 1969 Şubat’ında yurdun her yerinden gelen 40.000 kişinin katıldığı “Büyük Eğitim Yürüyüşü” düzenlenerek konuya tekrar dikkat çekildi. Ardından aynı yıl Aralık ayında dört günlük “Genel Öğretmen Boykotu’na 110.000 öğretmen katıldı.
Yine aynı dönemde TÖS, öğretmenler için küçük el kitapları yayımlıyordu. Konunun uzmanlarının hazırladığı bu kitaplardan biri de Fakir Baykurt imzalı, “Türkiye’de Eğitim Çıkmazı ve Öğretmenlerin Savaşı” idi. Burada babam, o günkü eğitimin niteliklerini maddeler halinde sıralamış:
- Türk eğitimi emperyalist etkiler altındadır.
- Türk eğitiminin planlaması bozuktur.
- Türk eğitimi halka sırtı dönük ve eşitsizlik içindedir.
- Türk eğitiminde bilgiler, egemen sınıflar yararına olarak sınırlandırılmıştır.
- Bugünkü Türk eğitiminin kalitesi düşüktür.
- Türk eğitiminde öğretmenler baskı altındadır.
Bu kitabın yayım tarihi Aralık 1970. Sözkonusu edilen görüşler, dikkat çekilen sorunlar; günümüzden çok farklı değil. Ders kitapları yeniden düzenlendi, özellikle Atatürk ilkeleri ve devrimleri çıkarıldı. Bir sabah ansızın TEOG kaldırıldı, yerine ne yapılacağı tartışılıyor. Herkes evine en yakın okula gitsin deniyor, ancak çoğu okul İmam Hatip’e dönüştürüldü. Öğretmenler yetersiz. Geçenlerde televizyonda bir bilgi yarışmasında bir öğretmen, “Pena nedir, duymadım. Sulu sepken, ilk defa duyuyorum” diyor. Oysa bir zamanlar Köy Enstitüleri’nde, Öğretmen Okulları’nda her öğrenci bir müzik aleti mutlaka çalardı. Dolayısıyla “Pena”nın ne olduğunu bilirdi.
Yıl 2017. Sanki o günlerden daha da gerideyiz.
Fakir Baykurt bu kitapçığı bugün yazsa, acaba neler yazardı, nasıl yazardı? Örneğin; yapılan müfredat değişikliklerinde ders kitaplarından Atatürk ve Cumhuriyet’in kazanımlarıyla ilgili konuların, Darwin ve Evrim Teorisi’nin çıkarılmasına, Cihat’ın ders vatana karşı bir sorumluluk olarak tanımlanmasına ne derdi?
İşte tam da bugünlerde O’nu özlemle anıyorum.