Çok Yaşa Fakir Baykurt

201929 ARPALAR YOLUNURKEN

Dünyaya ne zaman geldim? Önce bunu belirteyim. Zararı yok, öykülerim biraz sırasal olsun. Anam, “Arpalar yolunurken…’ derdi. Hangi ay, hangi gün? İnsanlar doğum günlerini kendisi yazmaz. Ana babası söyler. Okur yazar ise yazar bir yere. Bu gibiler için sorun yok. Ana babası okur yazar olmayan ne yapsın? İlçedeki kütüğe yıllar sonra yazılır onlar. Ölen kardeşin yerine sayılan da olur. Öleni sildirip doğanı yazdırmak zordur. İlçemiz Yeşilova uzak, ilimiz Burdur daha uzak. Posta, telefon, telgraf, bir yazım memuru yok.

Kimliğimde 1929 yazılı. Yıllar yılı olağan saydım bunu. Okuduğum okullarda, sorguya çekildiğim yerlerde, yattığım cezaevlerinde bakardım, arkadaşlarımın doğumları da yalnızca yılıyla yazılıydı.

Elli yaşımda yurt dışında dolaşırken resmi kağıtlara yazılmak için doğum günüm soruldu. 1929. “Arpalar yolunurken!” Bunlar bilgisayara verildiği için, ayı günü de istediler. “Yok!” dedim inanmadılar.

Akçaköy’de arpalar haziranda yolunur. Kendi kendime, “Haziran desem ne çıkar?” dediğim oldu. Ama belki öyle, belki değil. Anam yanlış mı söyleyecek:

“Gazi ağabeyinle aranız iki yıl! Zekiye senden iki yaş küçük. Hep ikişer yıldır aranız..”

Baştan ikimiz ölmüş. Kalanlar altıyız. Babam Yemen’e gitmeden bir evlenmiş. Dudu’ymuş adı. Geçim olmamış. Mahkeme yıllarca sürmüş. “İki yılda dönerim..” diye gidip l4 yılda dönmüş. Yemen, Balkan, Cihan, bizim köylülerin “Seferberlik” diye adlandırdığı Kurtuluş Savaşı.. birbirini izlemiş. Anamla evlenmesi sonra. Dudu’dan çocuğu yok. Kara Aliler’in Elif, Dütçeler’in Kara Veli’ye uğur getirmiş. Doğum günleri belli olmasa da, sekiz çocuktan altısının yaşaması, köyün yoksulluk koşullarında başarı.

Anımsıyorum, bir yıl göz ağrısı salgını geldi, aylarca çıkmadı evimizden. On birimde sıtmaya tutuldum, altı yıl sürdü; ancak Köy Enstitüsü’nde iyileştim. Bunlar benim hastalıklı bir çocuk olmamdan değil, bakımsızlıktan. Genel olarak çok hastalanıyorduk.

Komşular takılmadan duramazdı:

“Ne olacak? Arpalar yolunurken doğan bu kadar olur!”

Sorardım anama: “Arpa tarlasında mı doğdum?”

“Sancı tarlada geldi! Dişimi sıkıp eve yetiştim!”

Kardeşlerimin doğumunu birbirine karıştırırdı. Benimkini de karıştırıyor olamaz mı?

“Niçin karıştırayım; arpalar yolunurken doğdun işte!”

Uzun süre tarlada doğduğumu sanmıştım. Böyle olmadığını anlattı: “Sancı artınca yürüdüm eve. Kendi başıma geldim. Seni doğurdum, gittim tarlaya gene!” Sözü kendi üstünde tutmak istemezdi: “Doğmak iş değil, yaşamak iş! Bu da bütünüyle senin elinde değil. Bana baksana, kimden kötüydüm şu köyde? Yoksulluğun, hem de hasta bir kocanın elinde yaşadım mı sayacaksın şimdi beni? Daha yolun başındayken aklınızı başınıza toplayın..”

Öğütlerini bitirdi mi, yıldızlara geçerdi:

“Gerçi inanmıyorsunuz, ama her insanın bir yıldızı olur. Kendi doğunca, yukarıda o da belirir. Elbet seninki de belirdi. Ama kimbilir hangisi? Kaç bin yıldız var gökte? Hele Akçaköy’ün üstü maşallah çil çil yıldız dolu! Acaba hangisi Tahir’imin yıldızı? diye çok bakındım. Doğar doğmaz bakmalıymış! Acıdan sancıdan nasıl bakacaksın! Hem de gündüz nerde gökte yıldız?”

“Benimki Akçaköy’ün üstünde mi acaba?”

“Elbet Akçaköy’ün üstünde! Nereye gidersen git, burda saklanır, bir yerde seni bekler. Geldin mi gene çıkar. Sen bu dünyadan göçünceye  kadar durur orda. Sen göçtün mü, o da göçer. İnsanı yıldızı böyledir. Neden anlatıyorum şimdi bunu? Hele biraz yaşa. Biraz dolaş; yıldızın dursun yerinde..”

“Arpalar yolunurken doğduğum kesin böylece!”

“Kesin kesin! O zamanlar orak yoktu, elle yolardık. Arpalar yolunurken doğduğun kesin..”

Şimdi bunları yazmam, doğum günüm olmayışına üzülmemden değil. Doğum günü kutlamaya da meraklı değilim. Almanya’da eşiyle çocuğuyla bir buçuk milyon yurttaşım var. Çoğunun doğum günü, ayı yok. Demek ulusal bir yoksunluk bu! Almanlar kendileri kronometreyle doğduğu için bize şaşıyor:

“Hiç doğum günsüz insan olur mu?”

Biraz da kızıyorlar. Çünkü doldurulan belgeye doğum günü ayıyla, yılıyla tam yazılmadı mı, bilgisayar işlemiyor. Berlin’de Senato’ya kadar gitti konu. Karar çıkardılar, doğum günsüz Türklerin hepsi l Ocak doğumlu kabul edildi.

Hayır; karlı buzlu ocak ayında değil, l929 yılının haziran sıcaklarında, arpalar yolunurken, Akçaköy’ün yüksek gökleri altında açtım gözlerimi dünyaya. Doğuran yalan mı söyleyecek? Anam söyledi: Haziran ortası, 15.6.1929!

Babam da savaşlarda ölüp kalan kardeşinin adını koymuş: “Öldü Tahir, doğdu Tahir! Bu oğlumun adı da Tahir oluversin!” demiş.(*)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir