Anadolu Uyanışının Yazarı

IMGÖner YAĞCI 9 Ekim 2014 tarihli Cumhuriyet Kitap Eki’nde Fakir BAYKURT’u andı. Öner YAĞCI’ya  yazısı ve izni için çok teşekkür ediyoruz.

“Fakir Baykurt’u 1999’da yitirmiştik. Baykurt, edebiyatın çeşitli türlerinden sunduğu yapıtları, eğitim ve kültür yaşamımıza kattıklarıyla ve emeğiyle aydınlığımızın kıvanç duyduğumuz bir temel taşı. Yarını aydınlatmak için dünü iyi bilmek zorunda olanların sürekli yararlanacağı bir bilge aynı zamanda. Baykurt’un yapıtları ölümünden sonra da büyük bir okur kitlesi tarafından izlenmeye devam ediyor.”

“Engelleri aşmak ve hayatı değiştirmek sanatın görevidir” diyen Fakir Baykurt, yaşamla uyum içinde olan bir yazarlık serüveninin ilginç ve özgün bir örneği. Öncelikle bir geleneğin yazarı. Geleneği geleceğe aktaran Anadolu bilgeliğinin Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Aziz Nesin gibi çağdaş örneklerinden biri.

Baykurt’un yaşamı ve yazarlığının özü bir köylü çocuğunun köy enstitüsü denilen bir kurumda özgürleşmesi, bu özgürleşme eyleminin verdiği bilinç ve duyarlıkta yeşeren bir filizin koca bir aydınlık çınarına dönüşmesi.

Köy enstitüsünde özgürleşen bir öğretmenin, yaşamın çağdaşlaştırılmasında örgütlü savaşımın zorunlu olduğu bilinciyle Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın kurucusu ve genel başkanı olmasında onun yaşamının ve yazarlığının özü; devrimci öğretmenin kıyımında ve savaşımında.

Köy enstitülü ve TÖS’lü bir öğretmenin bilinci ve duyarlığını yoğunlaştırarak “yaşamın sanatlaştırılması ve sanatın yaşamlaştırılması” amacını gerçekleştirmek için yazarlıkla bütünleşmesi onun yaşamının ve yazarlığının özü; Yılanların Öcü’nde, Amerikan Sargısı’nda, Onuncu Köy’de, Kaplumbağalar’da, Keklik’te, Tırpan’da.

Baykurt’un bu temeller üzerinde yükselen yaşamı, onun yazarlığını anlamının doğru yolu. 70 yıllık bir yaşam; yarım yüzyılı aşan yazın emekciliği ve toplumsal, siyasal, kültürel savaşım; sayısı altmışı geçen yapıtları bizi, önünde saygı ile eğileceğimiz bir Fakir Baykurt bilgeliğiyle buluşturur.

Daha sonra nice yazın emekçisinin yazınımızda bir yanardağ gibi patlamasını getirecek olan köy enstitülerindeki eğitim ve yaşama hazırlama uygulaması, ülkemizin aydınlığa ulaştırma savaşımında en önemli doruklardan biriydi. İşte bu patlamanın önderlerinden biri de Fakir Baykurt.

ÖĞRETMEN ÖRGÜTÇÜLÜĞÜ

Onun köy öğretmenliği yılları, Cumhuriyetin aydınlık ilkelerinin yurdun dört bir yanına taşınmasında zorlu bir görev üstlenen öğretmenlerin yazgısının aynı. Savaş sonu koşullarında gericilik azgınlaşmış, çok partili yaşamla birlikte başlayan yeni dönem, karanlığın egemenlik adımlarıyla gelmiştir. Yılanların Öcü’nün yayımlanıp dikkati çekmesi ve Cumhuriyet gazetesindeki yazıları nedeniyle öğretmenlikte kalması sakıncalı bulunup bakanlık emrine alınır. Ancak 27 Mayıs’tan sonra eğitimciliğine, halkın içine döner.

Öğretmen örgütçülüğü, Baykurt’un yazarlık kimliğinin ikinci önemli temelini oluşturur. Öğretmen örgütlenmesi 1960’a kadar siyasal iktidarların ve gericilerin baskıları ve saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu saldırıları özellikle köy enstitülerini bitirip öğretmen olarak yaşama katılanlar göğüslemeye çalışmıştır. 1961 Anayası’nı 46. maddesinde yer alan kamu görevlilerinin sendika kurma hakkının, 8 Haziran 1965’te Devlet Personeli Sendikaları Kanununun çıkmasından sonra kullanılma fırsatının doğmasıyla 92 TÖDMF’li öğretmen tarafından Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurulur. TÖS’ün 92 kurucusundan birisi de Fakir Baykurt. İlk merkez yürütme kuruluna, ardından da genel başkanlığa seçilen Baykurt, bir yandan köy enstitüsü aydınlığını TÖS Genel Başkanlığı’yla bütünleştirerek eylemleriyle aydın ve öncü bir öğretmen kimliğini, bir yandan da aydınlıkçı ve gerçekçi bir yazar olarak yazıları ve yeni kitaplarıyla yazarlık kimliğini onurlu bir biçimde sürdürür.

Nüfusunun büyük çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan, eğitim, sağlık ve her türlü olanaklardan yoksunluk içinde büyük bir olasılıkla ağa, jandarma, töreler, imam baskısı altında yaşayan milyonlarca köylünün aydınlatılması bir yazarın boynuna borç görevidir elbette.

Bu görevin bilincinde bir yazar olan Baykurt, köyünde ilkokulu okurken hece ölçüsüyle şiirler yazmış ilkin. 15–16 yaşından beri de yaşama hep yazma açısından bakmış. Köy enstitüsünde görevli olduğu kitaplıkta Yaprak dergisini, Nazım Hikmet’i, Sabahattin Ali’yi tanımış. Köy öğretmenliği günlerinde postayla kitaplar, dergilere getirerek okuma serüvenini sürdürmüş. Dünya klasiklerini okuyup en çok Cervantes’i ve Gorki’yi sevmiş. Sait Faik’e, Halikarnas Balıkçısı’na, Samim Kocagöz’e hayran olmuş. Köy notları ve öyküler yazmış. O dönemin birçok dergisinde şiirleri, öyküleri, köy notları çıkmış.

TÖS’ten ve öğretmenlikten arta kalan zamanlarını okuyup yazarak edebiyata ayırmış ve “Türkiye toplumunun, en ağır üretim işini yapan bu insanların bilincindeki ve bilinçaltındaki istekleri, sevgiyi, tepkileri ve belli başlı çelişkileri, sanatın gereklerini göz önünde tutarak yazmanın bir görev olduğunu anlıyorum. Edebiyat tıpkı eğitim gibi insanlarımızı hayata karşı devrimci tavırlı ve davranışlı yapmada önemli bir bilinçlendirme aracı. Eğitim ve edebiyat çalışmalarımın amacı bu noktada birleşmektedir” diyerek sürdürmüş yazarlığını. Ama bir noktayı özellikle belirtmek gerekiyor, asıl işinin edebiyatçılık olduğunu hiç unutmamış. Kendi deyişiyle “gecelerini, düşlerini, yolculuklarını, hep yazdığı, yazacağı insanların, köylülerin sorunları, özlemleri” doldurmuş.

Baykurt, böylece başlıca sorunu edebiyat olan bir yazar olur. Yapıtlarının başlangıç noktası yaşamdır. Yaşamdan aldığı deneyleri ve etkilenimleri, düşünceleri ve inançlarıyla bütünleştirerek yazar. İnsanın yaratıcı gücüne olan inancını aktarır. Anadolu insanının sömürüye ve baskıya karşı uyanışını, savaşımını yazar. Öğretmenlik ve gözlemcilik Fakir Baykurt’un yazdıklarının omurgasını oluşturur.

KİTAPLARIYLA BAYKURT

Baykurt, 1956’da yayımlanan ilk öykü kitabı Çilli’den sonra 1958’de Cumhuriyet gazetesinin Yunus Nadi Ödülleri’nin roman dalında Yılanların Öcü ile birincilik alır. Notları ve yazıları Cumhuriyet’te yayınlanmaya başlar. Sonra romanları, öyküleri, yazıları ardı ardına çıkar. Edebiyatın dille gerçekleşeceğini kanıtlayan doğal, yalın, şiirsel bir halk Türkçesi ile edebiyatımızın bilge, usta, aydınlıkçı bir yazarı olur.

Kırsal kesimin sorunlarını ve insanların hak arama serüvenlerini işlediği Yılanların Öcü, Fakir Baykurt adının duyulduğu ve ülkemiz kültür yaşamında önemli bir yeri olan romanının adıdır. Bu romanın, Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmesiyle birlikte köy enstitüleri fırtınasının yeni bir yazarı doğurması yaşanır. Bu doğum, Türkçemize onun kazandırdığı sözcükle “varsıllık” getiren bir doğumdur; edebiyatın dille gerçekleşeceğini kanıtlayan doğal, yalın, şiirsel bir halk Türkçesiyle edebiyatımızın yeni bir usta daha kazanmasıdır. Romanın filme alınması, yasaklanması, gösteriminin ancak Cemal Gürsel’in el koymasıyla gerçekleşmesi, tiyatroya uyarlanması ama oynanmasının engellenmesi de tüm usta yazarlarımızın başına gelen olaylara benzer olaylardan.

Onuncu Köy’de, Türkiye’de öğretmenlerin yazgısı haline getirilen baskıları, yıldırmaları, sürgünleri okuruz. İlk romanının devamı olan Irazca’nın Dirliği ve Kaplumbağalar da toplumu bağrına basan ve toplumun bağrına bastığı romanlar olur. Amerikan Sargısı “Kahrolsun Amerika, Kahrolsun Emperyalizm, Bağımsız Türkiye, Ya Bağımsızlık Ya Ölüm” çığlıklarıyla yaşamının en coşkulu günlerini yaşayan, bu coşkulu günlerinde ilk copu yiyen, ilk kelepçeyi taktıran, ilk gözaltını tanıyan, ilk kurşunlanan gençlerin kendini bulduğu, elinden bırakmadığı bir kitap olur. Aynı savaşımın bir genç kızın yaşamında sürdüğü, Uluguş Nine’nin yüceldiği Tırpan gibi bu romanı da gençlik elinden bırakmaz.

Bu romanlarıyla Baykurt, ustalığını pekiştiren aynı zamanda bir toplumsal patlamanın, 68 Kuşağı’nın gönlünde taht kurar. Toplumsal adalet, özgürlük, eşitlik, bağımsızlık istemlerinin tek tek insanlarda yarattığı duyguları romanlaştırırken yaşamla sıkı sıkıya bağlı olmanın ve dil sevgisinin de örnek yazarlarından olur. Köyün, köylünün toplumsal sorunlarını ışıldak altına alan, ülkede yaşanılan gerçekleri aydınlatan, insanın dramını aktaran Köygöçüren, Keklik, Yayla romanları ve ilk romanının kahramanı Irazca’nın torunu olan Ahmet’in kentteki öğrencilik yaşamını ve ülkede süren siyasal, toplumsal kavgayı içeren Kara Ahmet Destanı da Baykurt saygısının çoğalmasını sağlar. Şükran Kurdakul, “Fakir Baykurt’un romanlarında ‘köylü yaşayışını halkçı ve devrimci açıdan yansıtma’ amacı egemendir” der.

Fakir Baykurt Almanya yılalrında da çalışkanlığını ve kültürel varsıllığını sürdürür. Işıldağını içinde yaşadığı Almanya gerçeğine, kentin âlâsına çevirir. Almanya’daki insanlarımızın değişik sorunlarını, değişimlerini, durumlarını anlatan Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Yarım Ekmek romanları insanın insana yaklaşımının değerli örnekleri olarak duyarlı yüreklerin sevdasını çoğaltan romanlardır.

“Türkiye toplumunun, en ağır üretim işini yapan bu insanların bilincindeki ve bilinçaltındaki istekleri, sevgiyi, tepkileri ve belli başlı çelişkileri, sanatın gereklerini göz önünde tutarak yazmanın bir görev olduğunu anlıyorum. Edebiyat tıpkı eğitim gibi insanlarımızı hayata karşı devrimci tavırlı ve davranışlı yapmada önemli bir bilinçlendirme aracıdır. Eğitim ve edebiyat çalışmalarımın amacı bu noktada birleşmektedir” diyen Baykurt’un Çilli ile başlayan, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, Cüce, Anadolu Garajı, On Binlerce Kağnı, Can Parası, İçerdeki Oğul, Sınırdaki Ölü, Kalekale, Barış Çöreği, Gece Vardiyası, Duisburg Treni, Bizim İnce Kızlar, Anamla Yıllar, Rur Havzasında Anadolu Bahçeleri, Telli Yol adlı kitapları ise ülkemizin aydınlığına kattığı öykülerdir. Yine köy ve köylü sorunlarıyla başladığı kentlere göçün getirdiği sorunlara uzanan, öğretmenlerin ve eğitimin sorunlarından, kentlerdeki toplumsal savaşımdan kesitleri irdeleyip Almanya’daki insanlarımızın sorunlarına yönelen çeşitliliğin öyküleridir bunlar. Bu öykülerde anlatılan insan dramlarının, yurdunu seven, yurdunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için savaşım verilmesi zorunluluğunu duyan insanları çarpmasından daha doğal bir şey olur muydu?

Baykurt’un Efkâr Tepesi, Şamaroğlanları, Yeni Kölelik mi?, Benli yazılar adlı kitaplarında topladığı yazılar duyarlı aydın tavrının gereği olan iç dökmeleri, düşünce yoğunlukları, tavır alışlar ve çığlıklardır.

TÖS el kitaplarından biri olan Öğretmenin Uyandırma Görevi adıyla sunduğu TÖS Kitapçığı’nda şöyle diyor: “ Biz öğretmeniz, ama kimin öğretmeniyiz? Biz geri bırakılmış bir ülkenin, yoksullaştırılmış bir halkın öğretmeniyiz..”

“BİR UZUN YOL” YOLCUSU

İçinden çıkmakla övündüğü “öksüz mektebi”yle ilgili Türkiye’de Köy Enstitüleri ve 12 Mart döneminde Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandığı TÖS Davası’yla ilgili İfade TÖS Savunması da onun eğitimcilik savaşımının ve öğretmen örgütçülüğümün bize kattıklarının bir parçasıdır.

Ülkemizde yaşanan sorunlara aydınlık bir yaklaşımın bastığı parmağın dil sevgisiyle, yurt sevgisiyle, özgürlük arayışıyla dolu, demokrasinin ve bağımsızlığın devrimci kararlılığının izleridir bu kitaplarda gördüğümüz. Bu izler Vedat Günyol’a, “Romanlarında toplumun en ağır işçilerinin, üretim işlerini yapan insanların (yani köylülerin) bilinçüstü bilinçaltındaki isteklerini, tepkilerini, belli başlı çelişkilerini dile getirmektedir, tabii sanatın gereklerini göz önünde tutarak, hem de adamakıllı tutarak” dedirtir. “Fakir Baykurt insanımızın yüreğini yansıtıyor” der Adnan Binyazar.

Dünyanın Öte Ucu, Fakir Hoca’nın Avustralya gezisi izlenimleridir. Topal Arkadaş, Sarı Köpek, Sakarca, Yandım Ali, Fakir Baykurt duyarlılığının, eğitimci bir yazar anlayışının çocuklarımız için kaleme aldığı kitaplardır. Kerem ile Aslı, Dünya Güzeli, Saka Kuşları ise Baykurt Hoca’nın, yazarlığının damarını ouşturan halk sevgisinden kaynaklanan masalların romanlaştırılmış biçimidir.

Baykurt, kitaplarla süren “bir uzun yol” yolcusu olmuştur. “Bu uzun yol inişli yokuşlu/nerelerden geliyor/bu uzun yol dikenli taşlı/zorluklarla/uçurumlarla dolu/uzaklardan geliyor… Yüzyıllardan bin yıllardan/nice yiğit canların kurban gittiği/bu büyük yol uzaklardan/çok uzaklardan/çok uzaklardan geliyor” dizelerinin de yer aldığı Bir Uzun Yol, şair Fakir Baykurt’tur. Yaşamını “Bir Uzun Yol”a benzetip yorumlayan bir öğretmen yazarın ilk göz ağrısı olan şiire bir vefa borcudur.

“Ben bu dünyada çok çile çektim, şöyle iyi bir gün görmedim sanırdım. Yanıldığımı, özyaşamımı yazıp bitirince anladım. Meğer güzel bir yaşamım varmış. Büyük atılımlar, aşamalar yapmışım, önemli işlere girip çıkmışım, çok dostum olmuş birbirinden iyi, güzel” diyen Fakir Baykurt’un bu uzun yolundan damıttığı ve sekiz ciltte tamamladığı özyaşamöyküsü kitapları, Özüm Çocuktur ve Köy Enstitülü Delikanlı, Kavacık Köyünün Öğretmeni, Köşe Bucak Anadolu, Bir TÖS Vardı, Genç Emekli, Sıladan Uzakta, Dost Yüzleri’dir (Portreler). Cumhuriyet döneminin toplumsal-kültürel bir tarihi de sayılabilecek olan bu yaşamöyküsü, Fakir Baykurt aydınlığını daha yakından tanıma şansı verecektir bize. Yeni kuşakların bu şansı kullanmaları gerekir. Çünkü geçen yıllarda her şey daha da kötüye gitti ülkemizde, özgürlük arayışında daha çok kararlılığa gereksinimimiz var ve Baykurt’un aydınlığı bu kararlılığı çoğaltan bir aydınlık; sürekli bir aydınlık..

Edebiyatın çeşitli türlerinden sunduğu yapıtlarıyla, eğitim ve kültür yaşamımıza kattıklarıyla, emeğiyle aydınlığımızın kıvanç duyduğumuz bir temel taşı Baykurt. Yarını aydınlatmak için dünü iyi bilmek zorunda olanların sürekli yararlanacakları bir bilge.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir